Emily Bronte’nin son derece duygusal gençlik hikayesi: Uğultulu Tepeler
İngiliz şair ve romancı Emily Brontë yazın kurallarını zorlamasıyla tanınır. 19. yüzyılın önde gelen kadın yazarlarından biri olarak kabul edilen Bronte, büyük bir aşkı merkeze alan Uğultulu Tepeler romanıyla özdeşleştirilir.
Romanın anlatısında özgün derinlik ve güçlü edebi kurgunun yanı sıra kahramanlarının iç dünyasını da ustaca yansıtan Emily Bronte, Viktorya Dönemi’nin gerçekçilik arayışında romantik bir karşıtlık olarak ünlendi. 1818’de Büyük Britanya’da doğan yazar, aristokrat bir ailede yaşıyordu.
Kız kardeşleri Maria, Elizabeth ve Charlotte ile birlikte özel okullarda eğitim gördü. Eğitim ve sosyal hayatında rahat bir dönem geçiren ünlü yazar, çeşitli okullarda öğretmenlik yaptı. 1846’da küçük kardeşleri Anne ve ortanca kız kardeşi Charlotte ile bir şiir kitabı yayınladı. Büyük yankı uyandıran Uğultulu Tepeler, 1847 yılında okurların beğenisine sunuldu.
Prematüre ölüm
Uğultulu Tepeler’de Brontë, çocukluğunun çoğunu geçirdiği klasik kasabaları ve yöreleri anlatırken oldukça kasvetli bir tablo çiziyor. Orijinal adı olan “Uğultulu Tepeler” (Uğultulu Tepeler), “Ellis Bell” müstear adıyla okuyucularıyla buluşmuştur.
Yazarın 1848 yılında 30 yaşında o dönemin salgın hastalığı olan veremden ölmesi, kız kardeşleri ve edebiyat çevrelerinde büyük bir ızdıraba neden olmuştur.
Ünlü yazar öldükten sonra kardeşi Charlotte’un büyük emeğiyle romanın ikinci baskısı yapılmıştır. Bugün hala değerli bir dünya ve İngiliz klasiği olarak kabul edilen Uğultulu Tepeler, ilk yayınlandığında övgü ve eleştirilerle karşılanmıştı.
Nitekim daha önce Brontë’nin kız kardeşi Charlotte tarafından yazılan ve yayınlanan Jane Eyre, kız kardeşlerinin ürettiği düzgün eserlerden biri olarak kabul edilir. Bu, edebiyatın hem Emily’nin hem de diğer kız kardeşlerinin ne kadar eğilimli olduğunu gösteriyor.
Entelektüel olarak saygın bir ortam
Bronte kardeşlerin entelektüel ve saygın bir çevrede yetişmiş olmaları onların gelecekteki edebi kişiliklerini de oluşturmuştur. Çünkü dönemin önde gelen eleştirmenleri birçok eserin özgünlüğünü savunan yorumlar yaparak kitaba hak ettiği saygınlığı kazandırmışlardır.
İngiliz yönetmen Coky Giedroyc tarafından 2009 yılında sinemaya uyarlanan Uğultulu Tepeler, tiyatrolara ve birçok oyuna ilham kaynağı olmuştur.
Yazarın Uğultulu Zirveler adlı romanının hicivden çok övgü almasının nedeni ise ablalarının yazdığı metinlerden daha özgün ve yaratıcı olmasıydı. Bronte’ye gelen olumlu eleştiriler onu uluslararası üne kavuşturdu.
Uğultulu Tepeler ilk baskısı 1847
Roman çıktığında dönemin edebiyat dergisi Quarterly Review, Uğultulu Tepeler’i eleştiren bir yazı yayınlar. Yazıda romanın “çaresizce canavarca” olduğunu ve kitabı okuyanları “isyan ettirebilecek” bir yapıya sahip olduğunu belirterek romanı yere seriyor.
Aşk üzerine genellemeler
Bugünün edebiyat tarihçileri ve eleştirmenleri Uğultulu Zirveler’i bir şaheser olarak görüyor. Yazarın adıyla bütünleşen roman, dönemin toplumsal yapısını da gözler önüne serer.
Earnshaw çiftliğinde yalnız ve çaresiz bir hayat yaşayan Heathcliff ile çiftliğin en alımlı ve alımlı kızı Catherine arasındaki tutkulu aşkı anlatan Uğultulu Tepeler ve Emily Bronte’nin aşkla ilgili genellemeleri bu filmde yer alan diğer bir ana faktör olmuştur. çok konuşuldu.
Kitap sayfası için iletişim: